Oruc (İslam Ahlakı)


Bizim evde de olan İslam Ahlakı kitabı harika bir kitap fakat Türkçesi bozuk, anlamak biraz zor olsa da kafa yorunca oluyor. Allah yazanlardan razı olsun inşallah.

Orucun farzı üçtür:
1- Niyet etmek.
2- Niyeti evvel ve âhır vakitleri arasında yapmak.
3- Nehâr-ı şer’îde, yani imsak vaktinden, güneşin batmasına kadar olan zamanda orucu bozan şeylerden sakınmaktır. İmsak vakti, Fecri sadık denilen beyazlığın, üfkı zahiri hattı üzerinde görüldüğü vakittir. Oruca niyet etmeyip akşama kadar orucu bozan şeylerden sakınan kimse, oruç tutmuş olmaz. O günü yalnız kaza etmesi lâzım olur.
Kişinin üzerinde oruç farz olmasının şartı yedidir:
1- Müslüman olmak. 2- Baliğ olmak. Çocuğun orucu sahîh olur. 3- Akıllı olmak. 4- Dâr-ül-harpde olanın orucun farz olduğunu işitmesi. 5- Mukîm olmak. 6- Hayz (âdetli) olmamak. 7- Nifâs üzere (lohusa) olmamak.
Altı şey orucu bozar: Ta’âm yemek, içilecek şeylerden birini içmek, cimâ’ etmek, hayz, nifâs, ağız dolusu kusmak. Yalan, gıybet, nemîme, yani müslümanlar arasında söz taşımak, yalan yere yemin gibi şeyler, orucu bozmazlar. Fakat, sevabını giderirler.
Ve dahi, yedi kimse, orucu yer:
1- Hasta, 2- Misâfir [ertesi gün], 3- Hayz, 4- Nifâs üzere olan hâtun, 5- Hâmile hâtunun kudreti yetmezse, 6- Emzikli olan hâtun, çocuğuna zarar olursa, 7- Pîr-i fânî olmak.
Ve dahî, oruca, her gün için ayrı niyet lâzımdır. (Hindiyye)de diyor ki, (Niyet kalb ile olur. Sahura kalkmak, niyet demektir.) Oruc da niyet iki nev’dir: Evvelki nev’, Ramazan ayının her günü için ve nafile ve muayyen nezr için niyetin evvel vakti, önceki gün güneşin batması ve ahır vakti (Dahve-i kübrâ) vaktidir. Dahve-i kübrâ vakti, şer’î gündüz müddetinin, yani oruc tutma zamanının yarısıdır ki, ezanî sâat ile,
Fecr + 24 - Fecr / 2 veyâ Fecr + 12 - Fecr / 2 = 12 + Fecr / 2 dir. Ya’nî
Dahve-i kübrâ vakti, ezânî sâat ile, fecr vaktini gösteren adedin yarısıdır. Müşterek sâate göre, şer’î gündüz zamanının ve şemsî gündüz zamanının yarılarının farkı, yanî hisse-i fecrin yarısı kadar, zevalden öncedir. Hisse-i fecr, güneşin tulû’ vakti ile fecr, yanî imsak vakti arasındaki zamandır. Dahve vaktine kadar -yimemiş ve içmemiş ise- niyet eder ve orucu tutar. Dahve vaktinde niyet câiz değildir. Fecrden evvel niyet ederken, (Niyet ettim, yarın oruc tutmaya) denir. Fecrden sonra niyet ederken, (Niyet ettim, bugün oruc tutmaya) denir.
İkinci nev’, kazâ, keffâret, nezr-i mutlak. Bu üçünün niyet zamanı birdir. Evvel vakti, bir evvelki gün güneşin batması ve âhır vakti fecr-i sâdık, yani tan yeri ağarmazdan evveldir. Tan yeri ağardıktan sonra -bu üçüne- niyet caiz olmaz. Bir senenin Ramazan ayının çeşitli günlerini kaza ederken, günlerin isimlerini veya sıralarını tayîn etmek lâzım olmadığı, İbni Âbidînde, kaza namazı sonunda yazılıdır. Oruc tutanlar üç nev’dir: Câhiller orucu,Âlimler orucu ve Enbiyâ ve Evliyâ orucu. Câhillerin orucu, yemezler ve içmezler ve cimâ’ etmezler. Ammâ, başka masiyyeti işlerler. Âlimler orucu, bunlar başka masiyyeti de işlemezler.
Enbiyâ ve Evliyâ orucunda, şübheli olan her şeyden kaçarlar.
Oruc tutanların bayramı, üç nev’dir: Câhiller bayramı, âlimler bayramı, Enbiyâ ve Evliyâ bayramı. Câhiller bayramı, akşam oldukda, iftâr ederler. Ve istediklerini yerler ve içerler ve bizim bayramımız budur derler. Âlimler bayramı, akşam oldukda, iftâr ederler. Eğer, Allahü azîm-üş-şân tutduğumuz orucdan râzı olduysa, bizim bayramımız budur derler. Eğer razı olmadı ise, bizim hâlimiz nice olur, diye tefekkür ederler. Ammâ Enbiyâ ve Evliyâ bayramı, rü’yetullahdır. Onlar Allahü azîm-üş-şânın rızâsına müştakdırlar.
Ve dahî, cümle mü’minlerin bayramı beş nev’dir:
1. ci odur ki, bir müminin sol yanındaki melek, kötü amel olarak yazmaya bir şey bulamazsa.
2. ci, sekerât-ül-mevtde, müjdeci melekleri gelip, merhabâ yâ mümin! Sen Cennetliksin diyerek müjde ederlerse.
3. cü, kabre vardıkda, kabrini Cennet bahçelerinden bir bahçe bulursa.
4. cü, Kıyâmet gününde, Arş-ür-rahman altında, Enbiyâ ve Evliyâ ve ulemâ ve sulehâ ile birlikte gölgelenir ise.
5. ci, kıldan ince ve kılıçdan keskin ve gecenin karanlığından dahâ karanlık, bin yıl iniş ve bin yıl yokuş ve bin yıl düz olan sırat köprüsü üzerinde, yedi yerde olan süâle cevâb verir geçerse. Eğer veremezse, her birinde, bin yıl azâb olunsa, gerektir. O yedi süâl:Evvelki, îmândan. İkinci, nemâzdan. Üçüncü, orucdan. Dördüncü, hacdan. Beşinci, zekâtdan. Altıncı, kul hakkından. Yedinci, gusulden ve istincâdan ve abdestden.
Ve dahî, bir kimse, Ramezân-ı şerîfde, imsâk vaktinden evvel niyet etmiş olduğu orucunu kasd ile bozsa, hem keffâret, hem de kazâ lâzım gelir. Nâfile ve kazâ oruclarında keffâret yoktur.
Keffâret için bir köle âzâd edilir. Ona gücü yetmezse, Ramazan günlerinden ve oruc tutulması harâm olan beş günden gayri günlerde, arasını kesmeksizin altmış gün oruc tutar. Bundan sonra da, bozduğu orucların gün sayısı kadar, ayrıca kaza orucu tutar. [Ramazan Bayramının birinci günü ve Kurban Bayramının dört günü, oruc tutmak haramdır.] Ona da gücü yetmezse, altmış fakîri bir gün veyâ bir fakîri altmış gün iki kere doyurur. Yahut her birine fıtra miktarı mal verir.
Bir gün kazâ orucu için, bir gün oruc tutar.
Beş kimseye, keffâret lâzım gelmez. Evvelki, marîz. İkinci, müsâfir. Üçüncü, emzikli hâtun çocuğuna zarâr verir diye tutmadıysa. Dördüncü, pîr-i fânî. Beşinci açlıktan veya susuzluktan helâk olmak korkusu olan kimse.
Bunlar, özürleri zâil olduktan sonra, ancak gününe, gün olarak kaza etmek lâzım gelir.
Ve dahî, yevm-i şekde niyet, birkaç nev’dir: Yevm-i şekde, Ramazana niyet etmek yâhut başka vâcibe niyet eylemek, yâhud Ramazan ise, Ramazan orucu diye, Ramazân değil ise, nâfileye veya gayr-ı vâcibe niyet etmek kerâhet ile câizdir. Diğer bir nev’ kerâhetsiz câizdir. O da mutlak oruca niyet etmek, yâhud Şa’bâna, ya’nî nâfile oruca diye niyet etmek.
Bir kimse Ramazân ise, niyet ettim, değil ise, niyetsizim dese, böyle niyet ederek oruc tutmak, hiç câiz değildir.
Ve dahî bir kimse, Ramazânda, fecre, yanî tan yerinin ağarmasına kadar oruca niyet etmese ve öğleden önce yese, İmâm-ı a’zama göre keffâret lâzım gelmez. İmâmeyn katında, keffâret lâzım gelir. Çünkü, niyet edip, oruc tutması mümkün olduğu hâlde yemiştir. Ve eğer, öğleden sonra yese, -ittifakla- keffâret lâzım gelmez.
Ve dahî, bir kimse, iki veyâ üç Ramazândan, birer gün oruc yese, her birinden ötürü, birer keffâret mi eder, yoksa üçü için bir keffâret mi eder? Bu mesele ihtilâflıdır. İhtiyât olarak her birinden ötürü, birer keffâret eder. Bir kimsenin Ramezândan borcu olsa, o kimse, borcunu tutmasa ve üzerinden yıl geçse, bazı ulemânın beyânına göre, o kimse, günâhkâr olur.
Ve dahî, bir kimse, keffâret tutmakda iken Ramazân-ı şerîf veyâ Kurban bayramı gelse, Ramezândan ve bayramdan sonra, tekrâr baştan başlamak üzere tutmak lâzımdır. Evvelkiler sayılmaz.
Ve dahî, bir kimse, sefere niyet etmeksizin orucunu yese ve ba’dehu sefere niyet etse ve gitse, hem kazâ, hem keffâret lâzım gelir. Yolculuk, orucu bozmağı mubâh yapmaz. Sefere çıkan kimsenin o gün orucu bozmaması vâcibdir. Gece veyâ gündüz Dahve vaktine kadar niyyet eden müsâfirin o gün orucunu bozması halâl olmaz. Eğer bozarsa, yalnız kazâ eder. Yolculuk, oruca başlamamağı mubâh yapar.
Ve dahî, bir kimseye Ramazânda delilik ârız olup oruc tutamasa, sonradan ifâkat bulması hâlinde, tutamadığı günleri kazâ eder. Eğer Ramezânın evvelinden âhırına kadar, hiç ifâkat bulmayıp, deliliği devâmlı olur ise, o Ramezânın orucu, sâkıt olur.
Ve dahî, bir kimse, oruclu olduğunu unutarak orucunu bozsa, orucu fâsid olmaz. Eğer, oruclu olduğunu hâtırlayıp savmı fâsid oldu zannederek yimeğe devâm etse, kazâ lâzım olur. Keffâret lâzım olmaz.
Eğer, orucunun bozulmadığını bildiği hâlde, yise, hem kazâ ve hem keffâret lâzım olur.
Ve dahî, oruclu bir kimse terini yutsa, yâhud bir kimse boyalı ipliği çiğnese ve boyasını yutsa, veyâhud, bir kimsenin tükrüğünü yutsa, veyâhud, kendi tükrüğünü, dışarıya çıkardıkdan sonra yutsa yâhud, dişinin arasındaki ta’âmı yutsa ve yutduğu şey, nohutdan büyük olsa, yâhud cild altına iğne ile ilâc zerk etse, orucu bozulur ve yalnız kazâ lâzım olur.
Ve dahî, bir kimse, kâğıd parçası veyâ avuç dolusu mikdârı tuz yise, çiğ buğday, pirinc dânesi yutsa, orucu bozulur. Lâkin yalnız kazâ lâzım olur. Çünki bir avuç dolusu tuzu ne gıdâ olarak ve ne ilâc olarak yimek âdet değildir. Bir avuç toprak gibidir. Ammâ yidiği tuz az mikdârda olsa, keffâret de lâzım olur. (Eşbâh)da zikr olunmuşdur. Çünki tuz, az mikdârda ilâc olarak da, gıdâ olarak da kullanılmakdadır.
Ekmek parası kazanmak için çalışırken hasta olacağını bilen işçinin, hasta olmadan önce orucu bozması câiz değildir. Orucu yirse, hem kazâ ve hem keffâret lâzım olur. Keffâretden kurtulmak için, önce kâğıd yutmalıdır. Bir hâmile kadın veyâ süt veren kadın bunalsa da yise, yalnız kazâ lâzım olur. Özrü yok iken, Ramezân günü âşikâre yiyen, içen, mürted olur. (Feyziyye).
Ve dahî, bir kimse, susam dânesini yalnız çiğnese, orucu fâsid olmaz. Ammâ, yutmuş olsa, çiğnemiş olsun olmasın herhâlde, savmı fâsid olur. Ve kazâsı lâzım olur.
Ve dahî oruc, onbeş nev’dir: Üçü farz, üçü vâcib, beşi harâm, dördü sünnet. Farz olan oruclar, ramezân ve kazâ ve keffâret olanlardır.
Vâcib olan oruclar, nezr-i muayyen, nezr-i mutlak, başlanılmış olan nâfile oruca gurûba kadar devâm etmek.
Harâm olan oruclar, ramezân bayramının ilk günü ve kurban bayramının dört günü olup, bu beş günde oruc tutmak harâmdır.
Sünnet olan oruclar, her ayın eyyâm-ı beyzi, savm-ı Dâvüd, pazartesi ve perşembe günleri, aşûre günü, arefe günü ve emsâli mubârek günlerde tutulanlardır. Arabî ayların 13, 14 ve 15.ci günlerine (Eyyâm-ı beyz) denir. Senede birer gün oruc, ertesi günleri iftâr etmeğe (Savm-ı Dâvûd) denir.
Ve dahî, oruc tutmanın onbir fâidesi vardır:
1- Cehenneme kalkan olur.
2- Sâir ibâdetlerin kabûlüne sebeb olur.
3- Bedenin zikri olur.
4- Kibri kırar.
5- Ucbü kırar.
6- Huşû’u ziyâde eder.
7- Sevâbı mîzânda olur.
8- Allahü teâlâ o kulundan râzı olur.
9- Îmân ile vefât ederse, Cennete erken girmeğe sebeb olur.
10- Kalbi nûrlanır.
11- Aklı nûrlanır.
Şa’bânın yirmidokuzuncu günü, güneş gurûb edince, garb tarafındaki zâhirî üfuk hattı üzerinde, Ramezân hilâlini aramak vâcibdir. Âdil olan, ya’nî büyük günâh işlemiyen, ehl-i sünnet bir müslimân, hilâli kapalı havada görünce, hâkime, vâlîye haber verir. Kabûl ederse, her yerde Ramezân başlar. Hâkim, vâlî olmıyan yerde, bir müslimân hilâli görünce, o yerde Ramezân başlar. Bid’at ehlinin, fâsıkın sözü kabûl edilmez. Açık havâda çok kimsenin haber vermesi lâzımdır. Hilâl görülmezse, Şa’bân ayı otuz gün kabûl edilip, ertesi gün Ramezân olur. Takvîm ile, astronomik hesâblarla Ramezân başlamaz. (Bahr) ve (Hindiyye)de ve (Kâdîhân) da diyor ki, (Dâr-ül-harbdeki esîr, Ramezân başını bilmeden takvîme bakarak, bir ay oruc tutsa, Ramezândan bir gün evvel veyâ Ramezânın ikinci günü yâhud tam Ramezân başında oruca başlamış olabilir. Birinci hâlde, Ramezândan birgün evvel tutmuş ve Ramezânın son günü bayram yapmışdır. İkinci hâlde, Ramezânın birinci günü tutmamış, son günü de bayramda tutmuşdur. Her iki hâlde de, Ramezânın yirmisekiz gününde oruc tutmuş olup bayramdan sonra, iki gün kazâ tutması lâzım olur. Üçüncü hâlde, oruc tutduğu bir ayın ilk ve son günlerinin Ramezâna tesâdüf etdiği şübhelidir. Ramezân olduğu şübheli günlerdeki oruc sahîh olmadığı için, yine iki gün kazâ eder.) Bundan anlaşılıyor ki, Ramezâna, gökde hilâli görmekle değil de, önceden hâzırlanmış takvîmlere göre başlıyanların, bayramdan sonra iki gün kazâ niyyeti ile oruc tutmaları lâzımdır.

Bagimliliklardan Kurtulmanin Yolu

  Bağımlıklardan kurtulmak mümkün öncelikle tıbbın psikolojinin bilinçaltının yardımıyla ve İslamı anlayarak