Tevazudur İstişare
Başka Pencerelerden Bakmak Hayata
Tevazudur istişare. Bilginin, fikrin; bilenin ve fikir sahibi olanın hakkını teslim etmektir. Kendi hakkımızı teslim etmektir. Haddi aşmamaktır. Görmektir yanımızdakini.
Her gün aynı pencereden aynı denizi mi görürüz?
Sormak, farklı pencerelerden bakmaktır güne. Başka başka pencereler açmaktır önümüze. Bir gün dağı eklemek manzaramıza. Bir gün sokağı, hani insanların telaşlı telaşlı koştuğu o sokağı.
Bir gün yeni çiçeğe durmuş erik ağacını...
Sormak, sor dediği için,
Sormak, sorduğu için
Danışmak.
Yanımızdaki yöremizdeki herkesle hazır olmak hayata...
Onlar
"... Onların işleri kendi aralarında istişare iledir..." (Şûra, 38)
Kimlerden bahseder, kimleri anlatır?
Tevazu sahibi müslümanları... Ki onlar sadece kendi akıllarına güvenip kibirle yürümezler.
Yanındakini yöresindekini bilir, tanır.
Yeri gelir bir çocuktan akıl sorar.Yeri gelir bir ihtiyara anlattırırlar.
Renkleri katarlar hayatlarına.
Bilgilidirler oysa. Çünkü en büyük bilgiyle donanmıştırlar.
Her şeyi bilmediğinin, bilemeyeceğinin bilgisiyle...
Günün nasıl geleceği öncesinden bellidir
"...Yapacağın işlerde onlarla istişare et. Bir kere de azmettin mi artık Allah'a güvenip dayan. Çünkü Allah kendine güvenip dayananları sever." (Âl-i İmran, 159)
Uhud Günü öncesidir. Hani yiğitlerin düşeceği, Allah Rasulü s.a.v.'in kanının düşeceği toprağa...
Düşman gelmek üzere. Alınmak için bekleyen hınçlarıyla, intikamlarıyla.
Hırslarıyla geliyorlar.
Öfkeyle sıkılmış elleri.
Allah Rasulü s.a.v. arkadaşlarıyla konuşuyor. Ne yapmalı bu düşmana karşı? İslâm ve insan düşmanlarına karşı?
İstiyor ki Medine'yi savunalım.Çıkmayalım şehrin dışına, şehri içten savunalım.
Lakin Bedir erleri övülmüştü. Bedir'e katılamayanlar üzgün.
Şimdi önlerinde Uhud Günü var.Kahramanca dövüşüp toprağa düşmek belki. Belki...
İstiyorlar ki meydan savaşı olsun.
Allah Rasulü s.a.v. değer vermiş arkadaşlarına. Sormuş.
Şimdi kendi isteğinin dışında bir şey isteyince onlar, karşı mı çıkacak? Sormak sorumluluk ister.
İstemediğimiz bir sonuç çıkarsa, hoşumuza gitmeyen bir karar verilirse danıştığımızda, o karara uyma sorumluluğu...
Ve Allah Rasulü s.a.v. yola çıkmak için zırhını giydi.
Allah adı yücelsin diye. İnsan kendini bilsin diye. Zulüm kalksın diye...
Arkadaşları kendi aralarında konuşuyorlardı bu arada ve "yanlış yaptık" dediler.
"Allah Rasulü savunma savaşı istiyordu. Şimdi biz böyle bir karar verdik diye meydana çıkacak." Üzüldüler.
Peygamberimiz'e gelerek "Ey Allah'ın Rasulü, istediğin gibi olsun. Biz kararımızdan vazgeçtik. Medine'yi savunalım, meydana çıkmayalım." dediler.
Lakin Allah Rasulü s.a.v. kararını vermişti:
"Bir peygamber zırhını giydikten sonra asla çıkarmaz!"
Kendine rağmen alınan karara uydu. Ve dedi ki lisan-ı haliyle: "Bir karar verdiğiniz zaman dönmeyin."
Zira Allah Tealâ buyurmuştu: "... Bir kere azmettiğin zaman artık Allah'a güvenip dayan..."
Arkadaşlarının görüşlerine de başvurup bir karar aldığında o kararın arkasında ol!
Gönüller aynı topraktandır
Hendek Savaşı öncesidir. Diğer adı Ahzap olan savaş öncesi. Allah Rasulü s.a.v. savunma savaşı istemektedir.
Üzerlerine çeşit çeşit düşman gelmek üzereyken arkadaşlarıyla görüşür, konuşur.
Müşrikler, münafıklar, yahudiler el birliği etmiş müslümanların üzerine gelmekteyken...
Bir arkadaşı; hicret sonrası müslüman olmuş ve daha sonra Allah Rasulü s.a.v. fidyesini ödemiş de azat olmuş.
İranlı aslen. Allah Rasulü s.a.v.'in kanından değil. Toprağından değil.
Selman-ı Farisî, yani İranlı Selman r.a. bir fikir verir.
"Biz İran'da şehrin etrafına büyük ve derin hendekler kazardık. Ve şehri o hendeklerin arkasından savunurduk."
Allah Rasulü s.a.v. ve diğer müslümanlar bu fikri benimsediler.
Zira Allah Rasulü s.a.v. alemlere rahmet olarak gelmişti ve çok fazla kan dökülsün istemiyordu.
Düşmanlık edenlere karşı savunmaydı savaşları. Kendilerine zulmedenlere karşı. Hayata kıyanlara karşı...
Ve belki bir sabah ezanı gökleri ve yerleri pîr ü pâk ederken ilk kazma sesleri duyuldu.
En çok özleyen, en çok bekleyen
....
DURSUN ALİ ERZİNCANLIDAN DİNLEMEK İÇİN VİDEOYU TIKLAYINIZ