Abdulkadir Geylani Hazretleri - Gunyetut Talibin - 6 - Ahlak ve Gorgu Kuralları -3


Kur’ân-ı Kerim’i çalgıcıların bulduğu usule benzetip okumak mekruhtur. 


Böyle okumamak, Kur’ân’ı temiz tutmak ve ona bir tazimdir. Çünkü, o şekilde okumak, çok kere, sünnet (tecvid kaidesi) üzere okunmasından çıkarır. Kısaltılması gereken yeri uzatır; uzaması gereken yeri de kısaltır. Hemzeleri siler. Uzatmaları yapılamaz, harflerin idğamı olmaz.

Halbuki : Kur’an okumanın ve dinlemenin vergisi, Allah korkusudur. Onun vaaz kısımlarını dinleyince öğüt almaktır. Misalleri, delilleri, isbatları ile ibret almaktır. Yüce Allah’ın vaadine de heveslenmektir. Ne var ki, bütün bunlar, tatlı dinleme sonunda akar gider. Anlattığımız mânâ şu âyet-i kerimede daha açık belirtilmiştir :

— «Müminler, o kimselerdir ki : Allah adı anıldığı zaman kalbleri ürperir. Allah’ın âyetleri kendilerine okunduğu zaman, imanları artar. Onlar, Rablarına tevekkül ederler.» (8/2)

Allah-ü Taâlâ, bir başka âyet-i kerimede ise, şöyle buyurdu :

— «Onlar, Kıır’an’dan gereği gibi düşünüp ibret almayacaklar mı?.» ' (4/82)

Şu da, aynı mânâda gelen bir başka âyet-i kerime :

— «Kur’an âyetlerini iyice düşünsünler..» (38/29) Burada, şu âyet-i kerimeyi de anlatmak yerinde olur :

— «Onları, Resule indirileni dinlerken gözlerinden yaş akar görürsün. Zira, gerçeği anlamışlardır.

Derler ki:

— Rabbimiz inandık; bizi şahidlcrden yaz.» (5/83)

İşte, musiki usulüne göre okumak, Kur’an’m anlatılan mânâsım anlamaya bir engeldir. Mekruh olmasının sebebi de budur.

GÖK GÜRÜLTÜSÜ VE ŞİMŞEK ÇAKMASI 

Gök gürlediği, şimşek çaktığı zaman şu duâ okunmalıdır :

— Allahım, bizi gazabınla helak etme; gazabınla öldürme, önceden bize afiyet ver.

FIRTINA 

Fırtına estiği zaman, şu duâ okunmalıdır :

— Allahım, senden bunun hayrını diliyorum. Bununla gönderdiğin şeyin de hayrını diliyorum.

Onun şerrinden sana sığınırım. Onunla gönderdiğin şeyin şerrinden de sana sığınırım.

 HAMİLELİK 

Bir kadında, hamile kaldığı emaresi belirdiği zaman; yemesine içmesine dikkat etmelidir. Bilhassa, haram ve şüpheli şeylerden sakınmalıdır.. Ta ki : Çocuk, şeytan kendisine yol bulacak şekilde yaratılmaya..

Daha uygunu, gerdek gecesi ve daha sonrası erkek kadın yemelerine ve içmelerine dikkat etmeleridir. Ta ki : Kendisi, kadını, kendilerinden olacak çocuk; dünyada şeytandan, âhirette ise cehennem azabından korunalar.

— «Kendilerinizi ve âile fertlerinizi cehennemden koruyunuz.» (66/6)

Anlatıldığı gibi yapıldığı takdirde; doğacak çocuk; yararlı, âna babasına iyilik eden, Rabbına itaatkâr olur..

Bütün bunlar, yenilen şeylerin, helalinden temiz olması bereketi ile olmaktadır.

Kadınla cinsî birleşme işi bittikten sonra; onun yanından ayrılmalı; üzerindeki bulaşıkları yıkamalıdır. Şayet, tekrar bir birleşme yapacak ise., bir abdest alır. Tekrar birleşme yapmayacak ise, gusül etmelidir. Yani : Boy abdesti almalıdır.

Cünüb olarak uyumamalıdır; zira böyle bir şey mekruhtur.

Resulüllah S.A. efendimizden gelen rivayet bu yoldadır. Meğerki, boy abdesti almasında bir güçlük buluna..

Meselâ : Şiddetli soğuk, hamamın uzaklığı, suyun çok uzakta bulunması, korkulu bir durum..

Anlatılan mahzurlar olduğu takdirde; onlar geçinceye kadar uyuyabilir.

Kadını ile, birleşmesi sırasında kıbleye doğru dönmemelidir.

O esnada başına bir şey örtmeli; kendisini gözlerden gizlemelidir. isterse, orada bulunanlar, henüz beşik çocuğu olsunlar..

Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «İçinizden biri, kadını ile birleşeceği zaman, kapansın.. Şayet örtünüp kapanmaz ise., melekler utanır çıkarlar; oraya şeytan gelir.

Bu halle bir de çocukları olur ise., şeytan o çocuğa ortaktır.»

Selef-i salihin zatlardan dahi, bu mânâda değişik görüşler gelmiştir. Şöyleki : Birleşme sırasında, besmele çekmez ise., şeytan da onunla beraber sokulur; kendisi nasıl yapıyorsa, şeytan da öyle yapar.

ZEHİRLİ BÖCEKLERE EFSUN 

Zehirli böcekler için dahi, efsun yapılır; bu da caizdir. Meselâ :. Karınca, akrepler, yılanlar, pireler, sivrisinekler..

Zira, Resulüllah S.A. efendimiz, her zehirli böcek için efsun edümesine izin verdi.

Resulüllah S.A. efendimiz, şöyle buyurdu :

— «Bir kimse, akşamları üç kere şu duâyı okur ise., o gece kendisini akrep sokmaz :

— Allah Nuh’a ve Nuh’un âline salât elesin..»

Resulüllah S.A. efendimzi, bir başka hadis-i şerifinde ise, şöyle buyurdu :

— «Bir kimse, akşamları üç kere şu duâyı okur ise, kendisine o gece zehirli böcekler dokunmaz :

— Yarattıklarının tümünün şerrinden, Allah’ın tüm kelimelerinden her birine sığınırım.»

Efsun için okunan bu duâlarda, üflemek caizdir. Ancak, tükürmek mekruhtur.

EFSUN 

Kur’an ile efsun yapmak dahi caizdir. Keza, Yüce Allah’ın güzel isimleri vesile edilerek dahi efsun yapmak caizdir. Zira, Kur’an’da şöyle anlatıldı :
— «Kur’an’dan indirdiklerimiz, şifadır; müminlere rahmettir.»

— «İndirdiğimiz bu kitap uğurlu mübarek bir kitaptır.» (6/155) Resulüllah S.A. efendimiz dahi, bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu :

— «Özelliği bulunan duaları okuyarak, kendinizi efsunlayınız. Yani : Korumaya çalışınız. Kadere tesir edecek bir şey var ise., o da göz değmesidir.»

Resulüllah S.A. efendimiz, bu mânâyı, Hazret-i Haşan ve Hazret-i Hüseyin için anlatmıştır. Allah onlardan razı olsun..

KAN ALMA PARASI 

Hacamatcılıktan (kan alıcılıktan) alınan para mekruhtur. Zira, böyle bir şeyde düşüklük görülmüştür. Bu mânâda, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Kan alıcılıktan elde edilen kazanç, habistir.

Arkadaşlarımızdan bazıları, bu yoldan gelen kazancı, haram saymışlardır. Çünkü : İmam-ı Ahmed’den gelen rivayet bu yoldadır. Allah rahmet eylesin.

İLAÇLAR 

Bazı hastalıklara ilâç yapmak caizdir. Meselâ : Enseden, damardan kan aldırmak, dağlamak, çeşitli ilâçları içmek gibi..

Damar kesmeyi, çeşitli yaraları açmayı, vücudun diğer kısımlarına geçme tehlikesi belirdiği zaman, o hastalıklı yeri kesmeyi de bu arada bir çare olarak sayabiliriz.

Keza, basur illetinden dolayı ameliyatla alınacak kısım da bu arada bir çare sayılır.

Hâsılı : Vücudun faydasına ne gibi çare var ise., onu yapmak caizdir.

Resulüllah S.A. efendimiz, hastalık durumlarına, doktorlara danışırdı. Doktorlara şöyle buyururdu :

— «Sizin görüşünüz, ilâçtır.»

Şöyle sordular :

— Ya Resulallah, tıpta hayır var mıdır?.

Şöyle buyurdu :

-— «Derdi indiren, devasını da indirmiştir.»

İmam-ı Ahmed’e dağ yapmaktan sordular; şöyle dedi :

— Araplar bunu yapıyorlar.

Resulüllah S.A. efendimiz dağ yapmıştır. Keza, sahabenin dahi dağlama yaptığı rivayetler arasındadır.

İmam-ı Ahmed’den gelen bir rivayette, İmran b. Husayn, ırkınisa hastalığı dolayısı ile, o hastalığa sebeb olan daman kesmiştir. (Oyluk bağından, tırnağa kadar uzanan damardaki hastalık..)

Bir başka rivayette, ise.. ırkınisayı kesmenin mekruh olduğu, İmam-ı Ahmed tarafından anlatılmıştır.

Zehir, (alkollü) şarap, cife, necis olan bir şeyle tedavi caiz değildir.

Dişi eşek sütü ile de tedavi caiz değildir.

Üstte anlatılan mânâlarda, Resulüllah S.A. efendimizin şu hadis-i şerifi vardır :

— «Haram olan şeylerde ümmetim için şifa yoktur.»

Zaruret olmadan, alttan şırınga (hukne) yapmak mekruhtur.

Taundan, (koleradan) kaçmak caiz değildir.

Bir kimse, taun bulunan beldenin dışında ise, oraya girmemelidir; ta ki : Kendisini ölüme atanlardan olmaya..

KADINLARLA YALNIZ KALMAK 

 Kendisine nikâhlanması caiz olan yabancı bir kadınla yalnız kalmak olmaz. Çünkü, Resulüllah S.A. efendimiz bunu yasak edip şöyle buyurmuştur :

— «O ikisinin üçüncüsü şeytan olur.»

Çünkü, böyle bir durumda; her ikisine de şeytan kötülük işlemeyi hoş gösterir.

Bir mazeret olmadan, genç bir kadına bakılmaz.. Meselâ : Şahitlik, yahut hastalıktan dolayı bir ilaç için..

Ancak, ihtiyar kocakarıya bakmakta bir sakınca yoktur. Çünkü, böyle bir şeyde fitne tehlikesi olmaz.

Tek örtü içinde, iki çıplak erkek; yine tek örtü için iki çıplak kadın yatmamalıdır. Çünkü, Resulüllah S.A. efendimiz, bunu da yasak etmiştir. Zira, sonunda, birbirinin avret mahalline bakmaya kadar giderler. Böyle bir şey de yasaktır. Kaldı ki : Daha başka türlü kötülüğü hoş gösterip işletmesi babında şeytana güven olmaz

GÖZ DEĞMESİ 


Gözü değen kimse, yüzünü, ellerini, dirseklerini, dizlerini, ayaklarının çevresini, örtüsünün içini bir kapta yıkar; sonra kime gözü değmiş ise., o hastanın üzerine döker.

Üstte anlatılan mânâda bir rivayeti, Ebu Ümame b. Sehl b. Hanif r.a. anlatmıştır. Şöyle olmuş :

Bir gün, kendisi yıkamyormuş. Amr b. Rabia onu görüp şaşırmış. Demiş ki :

— Allah adına yemin ederim ki, bugün olduğu gibi, seni bu kadar taze, genç, cildi temiz olarak hiç görmedim.

Yahut, şöyle demiştir :

— Böyle tazelikte bir delikanlı cildi görmedim..

Onun böyle demesi üzerine, Sehl b. Hanif’e felç gelmiş. Hatta başını kaldıramaz olmuş.

Durumu, Resulüllah S.A. efendimize anlattıkları zaman, sormuş :

— «Bu yolda şüphelendiğiniz kimse var mı?.»

Şöyle demiş

— Hayır, ya Resulellah, öyle bir kimse yok. Ancak, Âmir b. Rabia onu gördü; şöyle şöyle dedi..

Bunun üzerine, Resulüllah S.A. efendimiz o hastayı getirtmiş; sonra Âmr ib. Rabia’yı çağırmış..

Sonra şöyle buyurmuş :

— «Sübhanellah.. Biriniz, kardeşini neden öldürmeye bakıyor.. Halbuki, onda hoşlanacağı bir şey gördüğü zaman, hayır ve bereket duâsı okumalıdır.»

Daha sonra, Resulüllah S.A. efendimiz, Âmir b. Rabia’ya yıkanması için emir vermiş.

O da elinin dışını, yüzünü, kollarını, göğsünü, örtüsünün içini, dizlerini, ayaklarının içini dışını bir kab içinde yıkamış.

Ve., suyu gözü değdiği kimsenin başına dökmüş. Su kabını da başı etrafında çevirdim.

Sonra, Resulüllah S.A. efendimiz, o sudan birkaç damla içmesini de söyledi.

Ve., iyileşti; bineğine atlayıp gitti..

Şayet gözü değen kimse, tüm vücudunu yıkar da, gözü değdiği kimsenin üzerine döker ise., daha yerinde olur.
HİZMETÇİLERE İYİ DAVRANMAK 

 Köle, (hizmetçi), ister erkek olsun, isterse kadın; yumuşak muamele edilmelidir. Kendisine gücünün yetmeyeceği bir iş yaptırmamalıdır.

Kendi yediğinin aynısını kölesine (hizmetçisine) de yedirmelidir. Giydiğinden ona da giydirmelidir. Şayet istiyorsa, evlendirmelidir; ancak evlenmeye zorlamamalıdır.

Şayet köle yaptığı işlerde kusurlu olur, yahut asi gelir ise., isterse, başkasına satabilir; azad edebilir. Köle isterse, onun azadı için, belli bir mikdar kazanıp getirmesine de razı olur.

Unutmamalı ki, Resulüllah S.A. efendimizin son vasiyeti şudur :

— «Namazı bırakmayınız; kölelerinize iyi sahib olunuz.»

AYNAYA BAKMAK 
 Bir Müslümanın aynaya baktığı zaman, şu duâyı okuması müsta-haptir :

— Beni seviyeli yaratan, suretimi güzel kılan, başkasında çirkin olanı bende güzel eden Allah’a hamd olsun.

Bu duâ, Resulüllah S.A. efendimizden rivayet edilmiştir.

KULAK ÇINLAMASI 

Bir kimsenin kulağı çınladığı zaman, önce peygambere salâvat getirmeli; sonra da şu duâyı okumalıdır :

— Allah, beni hayırla ananı hayırla ansın..

Resulüllah S.A. efendimizden gelen rivayet budur.

AĞRILAR 

 Bir kimsenin, bedeninden veya duygularından birinden bir ağrı şikâyeti olur ise.. Resulüllah S.A. efendimizin şu emrini yerine getirme lidir :

— «Sizden bir kimsenin, veya kardeşinin bir şikâyeti olur ise., şöyle duâ etsin :

— Kudreti yücelerde olan Rabbımız, ismin mukaddestir. Emrin, yerde ve gökte geçerlidir.

Yerdekilere ve göktekilere nasıl merhamet ettiysen, bizim de hatalarımızı ve günahlarımızı bağışla. Ey âlemlerin Rabbı.

‘ Bu ağrıyan yere, rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa ihsan eyle.»

Bu duâ okunduktan sonra, Allah’ın izni ile o ağrı, şikâyet edilen sızı geçer.

ÇARŞI PAZARA GİRMEK 

Bir kimse, çarşı pazara girdiği zaman, Resulüllah S.A. efendimizin yaptığı şu duâyı yapmalıdır :

— Allahım, bu çarşı pazarın ve onun içindekilerin hayrını senden diliyorum. Onun ve onun içinde olanların şerrinden sana sığınırım.

Allahım, orada yalan yemine uğramaktan ve ziyanlı bir iş etmekten sana sığınırım.

Allah’tan başka ilâh yoktur. Birdir, ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd ona mahsustur.

öldürür, diriltir; kendisi ölmez diridir.

Hayır, onun elindedir; o her şeye kadirdir.

HİLÂLİ GÖRMEK 

Bir kimse, hilâli (yeniay) gördüğü zaman, şöyle duâ etmelidir :

— Allahım, onu bizim için uğur, iman, selâmet, İslâm hilâli eyle.

Benim Rabbım, senin Rabbın Aziz Celil Allah’tır.

HACI DUASI 

 Hacılar, hac seferinden dönüp geldikleri zaman, kendilerine şöyle duâ edilir :

— Allah senin hac vazifelerini kabul buyursun. Ecrini artırsın. Yaptığın masrafın yerini doldursun.

Rivayet edildiğine göre, Ömer b. Hattab r.a. böyle duâ ederdi.

DERTLİ GÖRMEK 

 Bir kimse, derde, eleme müptelâ olan birini gördüğü zaman, şu duâyı okumalıdır :

— Sana verdiği dertten ve elemden yana bana âfiyet veren Allah’a hamd olsun. Beni sana ve yarattığı çoklarına karşı faziletli kalan Allah’a hamd olsun.

Bu duâyı, okuyan kimseye, dünyada kaldığı süre sıhhat ve âfiyet ihsanı gelir; bir derde ve eleme uğram

HASTA ZİYARETİ VE TAZİYE 

 Bir kimse, hasta ziyaretine gittiği zaman, şayet onu ölmüş görür ise.. Resulüllah S.A. efendimizin buyurduğu gibi yapmalıdır. Şöyle buyurdu :

— «Ölüm korkunç bir şeydir. İçinizden birine, kardeşinin ölüm haberi geldiği zaman, şu duâyı okusun :

— Biz, Allah içiniz; Allah’a döneceğiz.. Biz, Rabbımıza gideceğiz..

Allahım, onu katında iyilerden yaz. Onun defterini, yüceler arasında kıl. Kalanlar arasında, onun yerini tutacak birini ver.

Onun ecrinden bizi malınım kılma; ondan sonra bizi fitneye düşürme.»

Şayet, ziyaretine gittiği hasta, henüz ölmemiş, ölüm döşeğinde ise., ona tevbe etmesi için işaret eder. Haksız aldığı mallar var ise., onların verilmesi için, gerekeni yapmasını hatırlatır. Malının üçte birini dahi, kendisine varis olmayan fakirlere verilmesi için vasiyet etmesini anlatır.

Şayet kendisine varis olacak kimseler yok ise., malını fakirlere, yoksullara, mescid ve köprü yapılmasına, hayır ve iyilik yoluna harcamasına dair vasiyette bulunmasını ister.

ÖLÜYÜ MEZARA İNDİRMEK 

 Ölüyü mezara koyarken, Resulüllah S.A. efendimizin buyurduğu gibi yapmalıdır.

Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Ölülerinizi mezara koyduğunuz zaman, şöyle deyiniz :

— Bismillah ve ala milleti Resulillah.. (Allah’ın adı ile; Allah’ın Resulü yolunda..) »

Ölünün üzerine, toprak atıldığı zaman da şu duâ okunmalıdır :

— Sana iman ettik, Resulünü tasdik ettik. Dirilmeğe imanımız var.

Bu, Allah’ın ve Resulünün bize haberidir. Allah ve Resulünün söyledikleri doğrudur.

Bu duâ, Hazret-i Ali r.a. tarafından rivayet edilmiştir. Ayrıca şunu eklemiştir :

— Her kim, ölüyü mezara koyarken ve toprak atarken bu duâyı okur ise.. toprak zerreleri sayısınca, sevab alır.

KUR’AN İLE ALLAH’A SIĞINMANIN CEVAZI 

Kur’an vesile edilerek, her hangi korkulu bir meselede, Yüce Allah’a sığınmalıdır. Bu mânâda gelen âyet-i kerime şöyledir :

— «Racim Şeytan’dan Allah’a sığın..» (16/98) Aynı mânâyı, şu âyet-i kerimeler de anlatır :
«De ki : Falakın Rabbına sığınırım..» (113/1)
— «De ki : Nasın Rabbına sığınırım..» (114/1)

Bu mânâda, Resulüllah S.A. efendimiz dahi şöyle anlatıldı :

— Kendisinde, her hangi bir şikâyeti okluğu zaman, Muavvezeteyn surelerini okur; üzerine üflerdi.

Sonra, Resulüllah S.A. efendimiz şu duâyı da okurdu :

. — «Kerim Allah’ın rızasına sığınırını, Hem de tüm kelunelerini vesile ederek. Yerden çıkanların ve yaratılanların şerrinden. Bir de Rabbımın alınlarından tuttuğu tüm hayvanların şerrinden..»

 TAVAZU 

Müslümanlardan her kese tavazu göstermek iyidir; müstahap sayılır.

Yaşlılara saygı göstermeli; çocuklara da şefkat gösterip onları affetmelidir. Ancak, onları iyi terbiye etmeyi de ihmal etmemelidir.

ŞUM TUTMAK 

 Bir kimse, kendince, uğursuz saydığı ve şum tuttuğu bir şey görecek olursa, şu duâyı okumalıdır :

— Allahım, hayrı ancak sen verirsin. Kötülükleri ancak sen gide-

rirsin. Güç ve kuvvet ancak Allah’ındır.

Bu duânın okunması, Resulüllah S.A. efendimizden gelen rivayetler arasındadır.

İYİLİĞİ EMREDİP, KÖTÜLÜĞÜ YAPTIRMAYAN İÇİN ŞARTLAR 


İyiliği emredip kötülüğü yaptırmayan için şart beştir. Sırası şöy ledir :

a) Öncelikle, emrettiği veya yasak ettiği bir şeyin ilmine vâkıf olmak. Yani : O konuda geniş bir bilgiye sahib olmak..

b) Bu işi yaparken, niyeti, yalnız Allah rızası için temiz tutmak.. Allah’m dinini üstün tııtup kelimesini yüceltmeye bakmak.. Desinler ve işitsinler için nefsanî bir hamiyet dolayısı ile yapmamak..

Bir kimse, ihlâs sahibi, özünde ve sözünde doğru olur ise.. Allah-ü Taâlâ, kötülüğün giderilmesi işinde ona yardım eder. Nitekim, şu iki âyet-i kerime bu mânâdadır :
— «Şayet siz, Allah’a yardım ederseniz, o size yardım eder; dizlerinize derman verir.» (47/7)
— «Allah, ittika sahibi, ihsan sahibidir.» (16/128)

Anlatılanın dışında bir harekete geçildiği zaman; sonu ziyan, küçülmek, zillet ve düşüklük olur. O kötülük dahi, yine olduğu gibi kalır. Hatta artar bile..

Keza masiyetler, masiyet. ehlinin kudurmuşluğu, insan ve cinden şeytanların Allah-ü Taâlâ’ya ittifakları da artar.

Sonuç : Allah’a taat terk edilir; haram işler de yapılır durur.

c) Gerek bir işin yapılması için verilen emir; gerekse, bir işin yapılmaması için verilen yasak; daima yumuşak dille yapılmalıdır. Sertlik ve şiddet olmamalıdır. Söylenen sözler, daima bir şefkat ve nasihat eseri olmalıdır.

Kardeşine şefkat göstermesi gerek.. Şunun için ki : Lain düşmanı şeytana uymuş. O şeytan dahi, o kardeşinin aklını almış Rabbına asi gelmeye ve onun emrine muhalif davranmayı kendisine hoş göstermiş.

Şeytan dahi, bu durumda o din kardeşini helâk edip cehenneme atmayı istemektedir.

Yukarıda anlatılan mânâlarda gelen iki âyet-i kerimeyi sırası ile alıyoruz :
— «O, (şeytan) kendisine uyan güruhu cehennem ehli olmaya çağırır.» (35/6)

Allah-ü Taâlâ, Resulüllah S.A. efendimize dahi, şöyle buyurdu :

— «Allah’tan gelen bir rahmetle, sen onlara karşı yumuşak oldun. Şayet sert, katı kalbli olsaydın; onlar çevrenden dağılırlardı.» (3/159)

Allah-ü Taâlâ, Musa ve Harun aleylıisselâmı davet için Firavun’a yolladığı zaman, kendilerine şu emri verdi :

— «Ona yumuşak konuşun. Düşünebilir; yahut çekinir.» (20/44) Usame r.a. tarafından rivayet edilen hadis-i gerifte ise, Resulüllah

S.A. efendimizin şöyle buyurduğu anlatılmıştır :

— «Şu üç özellik kendisinde bulunmayan kimse» iyiliği söylemek, kötülüğü yasak etmek görevini yapamaz :

1 — Emrettiği ve yasak ettiği mesele hakkında bilgi sahibi olmak..

2 — Emrettiği ve yasak ettiği şeyde yumuşak davranmak.

3 — Emrettiği ve yasak ettiği kimse için dahi şefkatli olmak..»

d) Sabırlı ve yumuşak başlı olmalıdır.

.Yani : Emir verip yasak etme işini yapan kimse yapacağı işe dayanıklı halim, engin gönüllü, nefsanî arzudan uzak, yatkın olmalıdır. Bir hastayı tedavi eden doktor gibi.. Bir deliyi iyileştirmeye çalışan hekim gibi.. Hidayet götüren bir önder gibi..

Allah-ü Taâlâ, bu mânâda şöyle buyurdu :

— «Sabrettikleri süre; onları emrimize hidayet eden rehberler haline getirdi.» (32/24)

Burada, sabır ve tahammül, davetçinin kendi kavminden gelecek eziyete kargı olacaktır. Sabırlı dayanıldı olması gerekir; zira : Allah'ın

dinine yardım edip onu üstün kılmaya çalışmakta ve emirlerini yerine getirmeye çalışmaktadır.

Allah-ü Taâlâ, o büyüklere sabır verip birer rehber ve müminlere yol gösteren birer önder eylemiştir.

Allah-ü Taâlâ, Lokman’ın dilinden şöyle buyurmaktadır :
— «İyiliği emret, kötülüğü yaptırma. Bu yolda sana isabet edene sabret. Zira bu, azim isteyen işlerdendir.» (31/17)

e) Emrettiği şeyi yapmalı; yasak ettiği şeyden de çekinmelidir. Kötülükten yana temiz durmalı; hiç bir bulaşık işe karışmamalıdır.

Taki : Kendilerine emir verip yasaklar koyduğu kimseler, kendisine sataşmayalar. Kaldı ki : öyle bir şey yaptığı takdirde, Allah katında ayıplı olur ve kötü duruma düşer.

Bu mânâda gelen âyet-i kerime şöyledir :
— «İnsanlara iyiliği emrediyor, ama kendinizi unutuyorsunuz öyle mi?. Halbuki kitapta yazılanları da okumaktasınz!.. Hiç mi aklınız ermiyor?.» (2/44)

Resulüllah S.A. efendimiz, Enes b. Malik yolu ile gelen bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu :

— «Miraca çıktığım gece, birtakım insanlar gördüm; dudakları makaslarla kırpılıyordu.

Bunların kim olduklarını Cebrail’e sorduğum zaman, bana şöyle anlattı:

— Bunlar senin ümmetindendir. Ama kendi nefislerini unutup halka iyiliği emreden ve kötülüğü de yasak eden kimselerdir. Halbuki kitaptaki yerini de okumuşlardır.»

Bir şair şöyle demiştir :

Kendin yapıp da halkı yaptırmamaya çalışma;

Sana ardır, başından büyük işlere karışma..

Katade Rh. şöyle anlattı:

— Bize anlatıldığına göre, Tevrat’ta şöyle yazılmış :

— Ey âdemoğlu, beni andığın halde unutuyorsun; halkı bana çağırıyorsun; ama kendin kaçıyorsun.

Bütün bu yaptıklarınız bâtıldır; boşunadır.

Allah-ü Taâlâ, böyle buyurmakla, iyiliği emreden, kötülüğe engel olan fakat kendisi ne emri, ne de yasağı dinleyen kimseleri anlatmaktadır.

ÖĞÜTÜ TENHADA VERMEK 

İyiliği yaptırmak, kötülüğü yaptırmamak işinde verilecek öğütün en uygunu; gizlice tenha bir yerde vermektir.

Böyle bir şey, engel olmakta, nasihatta ve öğütte daha yararlıdır. Kabul edilmeye ve yanlış işi bırakmaya daha yatkındır.

Ebu Derda r.a. şöyle dedi:

— Bir kimse, bir kardeşine gizlice öğüt verir ise., onu ağırlamış olur; bir kimse, din kardeşine açıktan (herkesin içinde) öğüt verir ise., onu küçük düşürmüş ve ayıplamış olur.

Verilen nashat, öğüt, gizli yapıldığında bir yararı olmaz ise., o zaman iş açığa dökülebilir.

Bu yolda, yani: İyiliği yaptırmak, kötülüğe engel olmak işinde; hayır sahiplerinden yardım istenebilir. Bunlardan bir hayır çıkmadığı takdirde, o zaman, devlet büyüklerine baş vurulur.

Yerinde olan odur ki : Hiç bir halde, kötülüğe engel olma işi, bırakılmaya, daima yapıla..

Sebebine gelince, Allah-ü Taâlâ, bu görevi yerine getirmeyenleri kötüledi.

Şöyle buyurdu :

— «Onlar, yaptıkları fenalıklardan birbirlerini vazgeçilmezlerdi.» (5/79)

Bir başka âyet-i kerimede ise, Allah-ü Taâlâ şöyle buyurdu :

— «Hiç olmazsa bilginleri, aklı erenleri onları kötü sözden ve haram yemekten alabilseydi!..

Yaptıkları ne kadar kötü!.» (5/63)

Bunun daha açık mânâsı şu demeğe gelir :

— N’olurdu, onlann âlimleri, fakihleri, âbidleri, onları kötü söz etmekten, haram yemekten, masiyet işlerinden alsaydı..

Şöyle anlatıldı:

Yuşa' b. Nun aleyhisselâma, Allah-ü Taâlâ şöyle vahyetti:

— Ben, senin kavmin içinden kırk bin kişi iyilerinden; kırk bin kişi de kötülerinden helâk edeceğim.

Yuşa’ b. Nun sordu :

— Ya Rabbi, kötülerin durumu belli. Amma, iyüeri neden helâk edeceksin?.

Şöyle buyurdu :

— Onlar, benim kötülere darılmam sebebi üe darılmadılar. Onlarla oturdular; yediler ve içtiler.

KÖTÜLÜĞÜN KALKMAYACAĞINI BİLMEK 

Bir kimsenin üstün kanaati ;

— Ne yaparsa yapsın; o kötülük olduğu gibi kalacaktır..

Mânâsında olunca, bu kimsenin yine o vazifeleri yapması vacib olur mu, yoksa olmaz mı?.

Bu mânâda, İmam-ı Afmed’den gelen iki rivayet vardır.

Bir tanesi caiz olduğudur. Şunun için ki : O kötü işten almaya çalışan kimse, sadakat sahibi bir kimsedir; ihlâslıdır. Bu kimsenin ihlâsının ve sadakatinin bereketi ile kötülük edenin kalbine bir yumuşaklık gelebilir. Böylece hidayet bulup kötülüğü bırakır..

İkinci rivayet ise., o kötü işin kalkacağına tam kanaat sahibi olmamasıdır.. Bu durumda, kendisine bu görevi yapmak vacib olmaz. Taa, tam kanaat sahibi oluncaya kadar bekler. Zira, o kötülüğü yaptırmamaya çalışmaktan gaye : O kötülüğün ortadan kalkmasıdır. Kalkmayacağı üzerine kanaat sahibi olunca, işe hiç girmemek en iyisidir.

İYİLİKLERİ YAPTIRMAK, KÖTÜLÜKLERE ENGEL OLMAK 

Konusu : Emr-i bil - maruf ve nehy-i anil - münker. (İyilikleri yaptırmak, kötülüklere de engel olmak.)

Allah-ü Taâlâ, kitabında iyiliği emredip yaptıranları, kötülüğü de yasak edip yaptırmayanları övdü.

Şöyle buyurdu :

«İyiliği emrederler; kötülüğü yaptırmazlar; Allah'ın tayin ettiği sınırı korurlar.» (9/112)

Bir başka âyct-i kerimede ise; Allah-ü Taâlâ şöyle buyurdu :
— «Siz, hayırlı ümmet olarak insanlar için çıkarıldınız, iyiliği emredecek; kötülükten de alacaksınız.» (3/110)

Bir başka âyet-i kerimede ise, Allah-ü Taâlâ şöyle buyurdu :
— «Erkek müminler ve kadın müminler birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder; kötülüğe engel olurlar.» (9/71)

Resulüllah S.A. efendimizin şöyle buyurduğu gelen rivayetler arasındadır :

— «Elbette, iyiliği emretmeli; kötülüğün yapılmasına da engel olmalısınız. Alisi halde, Allah şerlilerinizi, hayırlılarınızın üzerine saldırır.

Artık hayırlılarınız yalvarıp yakarsa da fayda etmez.»

Salim b. Abdillah, babasının dedesinden naklen anlattığına göre, Resulüllah S.A. efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etti :

— «İyiliği emredin; kötülüğü yaptırmayın. Hem de, tevbe ettiğiniz halde, makbul olmayacak zamandan evvel.. Bağışlanmanızı isteyip de, bağışlanma ümidiniz tükenmeden önce..

Şu hususa dikkat edin : iyiliği emredip kötülüğü yaptırmamak, ne gelecek rızka engel olur; ne de eceli yaklaştırır.

Hele şu duruma bir bakın : Yahudîlerin bilginleri, Nasara’nın rühbanları; iyiliği emretmeyi, kötülüğü yasak etmeyi bıraktıkları zaman peygamberlerinin dili île Allah onlara lanet etti.

Başlarına gelen belâlar dahi, hepsini sardı.»

İyiliği emredip, kötülüğü yaptırmamak görevi, her akıllı, mükellef çağa gelen ve bu işi yapmasını bilen herkese vaciptir.

Amma bunun şartları da vardır. Bilhassa o şartlar arasında güçlü olmak vardır. Ta ki : Bir fesada gidilmeye; mala, cana, çoluğa çocuğa zarar gelmeye..

Bu işi yapmanın şartlan yerinde ise., yapmak için : Devlet başkanı, büyük bilgin, hâkim veya tebaadan biri olmak bir şey değiştirmez.

Ancak, bizim buradaki şartımız : Kötülüğü bilmek ve onu kestirmektir. Bilhassa yapılan o işte günah korkusu olduğuna kesin kanaat sahibi olmak gerek. Şunun için ki : Çok kere, bir işi emreden kimse, onu kendi tahminine göre emreder; ama iş aksine çıkar. Bu iş, zanla olmaz.

Allah-ü Taâlâ, şöyle buyurdu :
— «Ey iman edenler, zandan (tahminden) çok sakınınız. Zira, bazan olur İd : Zan günahtır.» (49/12)

Sonra, bir kimsenin kapalı yaptığı işi araştırmak da yerinde değildir. Zira bu mânâda, Allah-ü Taâlâ şöyle buyurdu :

Müslümana gereken, yasaklama işinde, ancak dışta görünen şeydir; gizliliği açığa çıkarmaya çalışmak ise., yerinde değildir.

Böyle bir şey, şer’an yasaktır.

* * * 

1 . FASIL: Bu iş için kudretin şartı..

Bölümün başında, iyiliği emretmek, kötülüğü de yasak etmek için kudret şartını ileri sürmüştük. Bunu, Resulüllah S.A. efendimizin şu hadis-i şerifinden alıyoruz :

— «Hangi kavim olursa olsun; aralarında bir kiimse masiyetlerini sürdürür de aralarında bulunduğu cemaat, güçleri yettiği halde, ona engel olmazlarsa., onların tevbe etmesine kalmadan Allah umumî belâyı onların üzerine indirir.»

Görülüyor ki, burada Resulüllah S.A. efendimiz güç yetmesi şartını ileri sürmüştür.

Bu şart ise., iyilik ehli kimselerin üstünlüğü, devlet başkanının adaleti ve hayır ehlinin ona yardımıdır.

Yapılan iyilik emri ve kötülüğün yasağı; nefsanî gurur, mala ve cana zarar, olur ise., bu şekilde anlatılan vazife hiç kimseye vacip değildir. Zira, Allah-ü Taâlâ şöyle buyurdu :
— «Ellerinizle tehlikeye dürmeyiniz.» (2/195)

Bir başka âyet-i kerimede ise, gelen emir şudur :

— «Kendinizi öldürmeyiniz..» (4/29)

Resulüllah S.A. efendimiz dahi, bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu :

— «Bir mümine, kendisini zelil etmesi yakışmaz.»

Sordular :

— Ya Resulellah, bir mümin, kendisini nasıl zelil eder?..

Şöyle buyurdu :

— « Yenilmesi, kendisi için mümkün olmayan birine sataşması..»

Bir başka hadis-i şerifinde, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu :

— «Değiştirmeye güç yetiremediğiniz bir şey görürseniz, sabırlı olun. Taa, Allah-ü Taâlâ, onu değiştirinceye kadar..»

Burada bir mesele ortaya çıkar ki, şudur :

— Bir kimseye, bir kötülüğü yasaklamak vacip değildir; üstelik, kendisi için tehlikeli durum da vardır. Bu durumda, olan kimsenin, kötülüğü yaptırmamak işine gitmesi caiz midir?.

Böyle bir şey, bize göre caizdir. Hem de, en faziletlisidir. Ancak, o kimse azimli, sabırlı bir kimse ise.. Bunun için misal olarak, küf farla savağı verebiliriz..

Nitekim, Lokman suresinde, bu mânâ şöyle dile gelmektedir :

— «İyiliği emret; kötülüğe de engel ol. Sana gelecek şeye sabret..» (31/17)

Resulüllah S.A. efendimiz, Ebu Hüreyre’ye r.a. şöyle buyurdu :

— «Ya Eba Hüreyre, iyiliği emret; kötülükten de al. Bu.yolda sana isabet eden geye de sabırla dayan..»

Bühassa, böyle bir şey, zalim bir sultana karşı yapılır ise., yahut, küfür cümlesinin zuhur ettiği zamanlarda, imanı izhar etmeye gidilirse..

Ulemanın, bu iş üzerinde ittifakları vardır. Ancak, aramızdaki görüş ayrılığı, bu iki esas konunun dışındadır.

YAPILMASI EMREDİLECEK İŞ 

Yapılması istenen, yapılmasına engel olunacak şeyler iki çeşittir. Yani : Maruf ve Münker..

Her ne şey ki, Allah’ın kitabına, Resulünün hadisine uygun düşmüştür. Akla da yakındır. Bunun adına :

—Maruf..

Denir:. Her ne şey ki, Kur’an’a, hadise, akla uygun değüdir; bunun adı da :

— Münker..

Olarak bilinir.

Her ikisi birarada, nazara alınınca, iki kısma ayrılır :

a) Zahirdir..

Bu açıktır; havas zatların bildiği gibi; avam müminler dahi bunu bilirler.

Meselâ : Beş vakit namaz, ramazan orucunu tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek..

Daha başkalarını da sayabiliriz. Bunlar birer nümune olup, iyilik tarafındadırlar.

Açıktan bilinen kötülüklere gelince., bunlar da haram kısmı olup şu kısımlarım sayabiliriz : Zina etmek, şarab (alkollü içki) içmek, hırsızlık, yol kesmek, faiz almak, başkasının malını zorla elinden almak..

Bunlar da, kötülüklerden birer örnektir; daha başkalarım da sayabiliriz.

Bu birinci kısımda anlatılan vazifeyi, yani: Kötülüklere bilhassa engel olmayı hemen herkes yapacaktır. İster avam müminlerden olsun; isterse havas ulemadan..

b) Bilinmez..

Yani : Bu gibi kötülük veya iyilik dıştan görülüp bilinmez..

Bu kısım, daha ziyade itikada taalluk ettiğinden, ancak ne olduğunu havas arasında sayılan bilginler bilirler.

Meselâ : İtikad edilmesi babında, Cenâb-ı Hakkın şanına ne yakışır ve ne yakışmaz..

Bu hususta, itikada yaraşmayanı, ancak, büyük din bilginleri bilir. Bu mânâda, emir ve yasak onlara düşer.

Ancak, bu mânâda bir işi, bilginlerden biri; avamdan birine bildirir ise., onun bildirmesi ile, avamdan olan o kimse bu işi yapar. Avamdan sayılan o mümin dahi, beyan ettiğimiz üzere bir gücü var ise., öğrendiği gibi yapar.. Ama, onu öğrenmeden evvel yapması caiz değildir.

Ancak, bir meselede içtihad yeri, var ise., yine o mesele üzerinde ulemanın değişik görüşleri de bulunuyorsa., meselâ : İmam-ı Azam mezhebinde yeri olan hurma suyunu içme, velisi olmadan bir kadınla evlenme cinsinden şeyler., bu hususta hiç kimse bir zorlamaya geçemez.. Yani : Hanbelî ve Şafiî mezhebinde bunların yapılması yoktur, diye öbür mezhebden yapanlara bir şey diyemez..

Nitekim, Meruzî’nin rivayetine göre, İmam-ı Ahmed şöyle demiştir :

7- Hiç bir fakihe yakışmaz ki, diğer mezhepteki kimseleri, kendi mezhebine taşımaya baka; onlar üzerinde bu iş için bir zor kullana..

Mânâ üstte anlatıldığı gibi olunca, yapılmasına engel olunacak işler, ancak ittifakla kötülüklerine karar verilen şeylerden olmalıdır; ihtilâf lı işlerden değil..

İmam-ı Ahmed’den gelen bir rivayete göre : Bazı ihtilâflı meselelere de engel olunabilir.

Bu da Meymunî’nin rivayetinde gelmiş ve İmam-ı Ahmed şöyle demiştir :

— Bir kimse, satranç oynayan bir topluluğa raslar ise., onlara öğüt verip bu oyundan almalıdır.

Ama, bilindiği üzere, satranç oyunu, Şafiîlere göre caizdir. Allah onlara rahmet eylesin..

FASIL YAPTIRILMAMASI GEREKEN İŞLER 

Yaptırılmaması gereken şeyler, üç kısma ayrılır :

a) Elle yaptırılmaması gerekenler..

Böyle bir vazife, sultanlara mahsustur.. Bir de Sultanlara...

b) Dille yaptırılmaması gereken kötülükler.. Yani : Elle değü.

Bu çeşitten görevi de ulema yapacaktır.

c) Kalben, yapılması istenmeyen kötülükler..

Bu da, avam müminlerinin yapacağı iştir.

Üstte anlatılan mânâda gelen hadis-i şerif vardır; bu hadis-i şerifi de, Ebu Şaid-i Hudrî r.a. anlattı.

Ki, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurmuştur :

— «İçinizden biri, bir kötülük gördüğü zaman, onu eli ile düzeltme yoluna gitsin; eli ile düzeltecek durumda değil ise., dili ile düzeltsin. Buna da gücü yetmez ise., kalbi ile düzeltme yoluna gitsin ki, bu imanın en . zayıfıdır.»

Yani : İman fiilinin en zayıf tarafıdır.

Sahabenin dahi, şöyle dediği rivayet edilmiştir :

— Sizden biri, bir kötülük gördüğü zaman; onu ortadan kaldırmaya gücü yetmez ise., üç kere şöyle desin :

— Allahım, bu kötülüktür..

Böyle yapan bir kimse, iyiliği emretmek ve kötülüğü yaptırmamak görevini yerine getirmiş olur.

İŞİNİN EHLİ OLMAK 


Yukarıda anlattığımız beşinci (d bendinde anlatılan) şart üzerinde biraz daha duralım. Orada şöyle demiştik :

— İyilik emrini veren, kötülük işini yaptırmayan kimse, kendisi de engel olduğu kötülükleri yapmamalıdır.

Ancak, bu hususta, meşayihin bazı anlattıkları vardır. Onlar dediler ki:

— İyiliği yaptırmak ve kötülüğe engel olmak vazifesi, dürüst olan kimseye vacib olduğu gibi, içi bozulmuş fasık kimseye de vaciptir.

Nitekim, biz bu mânâya daha önce âyetlerle işaret ettik. Hiç bir ayırım yapmadık.

Geçmişte yaşayan büyüklerden bazıları:

Meâline gelen âyet-i kerimeyi :

— İyiliği emretmek ve kötülüğe de engel olmak sureti ile..

Mânâsına yorumlamışlardır.

Şöyle anlatıldı :

— Hazret-i Ömer r.a. birini gördü; üstteki âyet-i kerimeyi okuyordu.

Şöyle dedi:

— Biz Allah içiniz, Allah’a döneceğiz. Bir kimse, iyiliği emretmeğe, kötülüğü de yaptırmamaya kalktı; ama öldürüldü..

Ebu Ümame r.a. Resulüllah S.A. efendimizin şöyle buyurduğunu anlattı :

— «En değerli cihad, zalim bir sultanın (devlet büyüğünün) yanında doğrusu ne ise onu söylemektir.»

Cabir r.a. yolu üe gelen bir rivayette ise, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurmuştur :

— «Kıyamet günü, şehitlerin en faziletlisi, Abdülmuttalib oğlu Ham-za’dır.

Bundan sonra : Zalim bir sultanın huzurunda, doğrusu ne ise onu söylediği için öldürülendir.»

Allah-ü Taâlâ, kendisine kötülüğün yasak emri bildirilen kimsenin kabarmasını da anlattı :
— «Ona :

— Allah’tan kork..

Dendiği zaman, kendisini günah dolu bir kabarma tutar. Ona cehennem yeter.» (2/206)

Hem de, kötülüğü bırakmadığı halde..

İbn-i Mes’ud r.a. şöyle dedi :

— Günahların en büyüğü odur ki, bir kimseye :

— Allah’tan kork..

Denildiği zaman, şöyle demektir :

— Sen kendine bak..

Bu mânânın, iyilere de, kötülere de şümulü vardır.

Ebu Hüreyre r.a. Resulüllah S.A. efendimizin şöyle buyurduğunu anlattı :

— «Kendiniz yapmamış olsanız dahi, iyiliği emredin; yaptırmaya çalışın..

Kendiniz, yapmaktan geri kalmasanız da, kötülüğü yaptırmamaya çahşmız.» '

Burada diyecek olsak ki:

— İyiliği yaptırmak, kötülüğü yaptırmamak işini sadece, kötülükten yana arınmış kimseler yapar.

O zaman, iş zora koşulur. İyiliği yaptırmak, kötülüğe engel olmak görevi, söner.. Her ikisini de yapan kimse kalmaz..

EDEPLERE DAİR 

Her mümin kimseye gerekir ki, burada anlatılan edeplere uya. Hem de bütün hallerinde.. Bunlara göre amel etmeyi, hiç bir şekilde bırakmaya..

Emirülmüminin Ömer b. Hattab’ın r.a. şöyle dediği rivayet edilmiştir:

— Önce edeb öğreniniz; sonra ilim tahsiline giriniz.

Allah rahmet eylesin; Ebu Abdillah Belhî dahi şöyle anlattı:

— İlme dair edep, ilmin kendisinden daha çoktur.

Allah rahmet eylesin; Abdüllah b. Mübarek dahi, şöyle demiştir :

— Bana bir kişi anlatılsa ki; kendisinde evvellerin ve âhirlerin tümden ilmi vardır. Böyle bir kimse ile görüşmeyi kaçırdığıma esef etmem.

Ancak, bir kimseyi bana anlatsalar ki :

— Kendisinde şahsî bir edep ve terbiye vardır.

işte böyle bir kimse ile karşılaşmak isterim; onunla karşılaşmayı kaçırdığım zaman da üzülürüm.

Şöyle anlatılmıştır :

— İman, bir belde (şehir) gibidir; iç içe beş tane de kalesi vardır.

a) Altın..

b) Gümüş..

c) Demir..

d) Kiremit..

e) Kerpiç..

Bu kale sahipleri, kerpiçten olan kısmı korudukları süre; düşman kiremitten olan kısma göz dikemez..

Kiremitten olan kısmı ihmal ettikleri ve korumadıkları takdirde; düşman demirden kısma göz diker..

Korunmadığı takdirde, bundan ikinci, üçüncü bendine de düşman göz diker. Sonunda hepsi de elden gider.

îşte iman şehri de, anlatıldığı gibi, iç içe beş kale içindedir. Şöyleki:

a) Y a k i n..

b) İhlâs..

c) Farzları eda..

d) Sünnetleri yerine getirmek..

e) Edepleri korumak..

Kul edepler üzerinde durup onları koruduğu süre; şeytan ondan ümidini keser; bir şey beklemez.

Edepleri terk etmeye başladı mı, şeytan ondan sünnetleri terk etmesini bekler.

Daha sonra farzlara, ihlâsa ve yakine göz diker.

Üstte anlatılan mânâlara bakarak insana yakışan odur ki : Bütün işlerinde edeplere riayet ede.. Abdestte olsun, namazda olsun, alışta olsun, verişte olsun.

* * * 

İşte edepler üzerine yazdığımız son özet budur. Bunlar, şeriat edeplerinden seçip aldığımız hülâsadır.

Bir kimse, daha önce anlatılan beş ibadeti yerine getirecek olursa, Müslüman olur.

Anlatılan edeplere uyup gittiği zaman, Resulüllah’ın sünnetine göre amel etmiş olur; o izden ayrılmaz.

Bundan sonra, o kimsede tam bir marifet duygusu meydana gelir.

Bu marifetten sonradır ki : O kimseye, Yüce Yaratıcının bilinmesi kalır. Bu türlü marifet ise., kalb amelidir.

Biz bu türlü kalb ameli olan marifeti, sona bıraktık.. Ta ki : Edepler yolunca gide ye bu marifet kendisine kolay gele.. Böylelikle, bir zorluk çekmeden dinimize gire..

Bir kimse, dışına îslâm nurunu giydikten sonra; ona deriz ki:

— Artık, batın yolu ile iman nurunu özüne giydirebilirsin..


Kaynak: Gunyet'üt Talibin, Hakkı Arayanların Kitabı ve Müridlerin Kitabı Abdulkadir Geylani

Abdulkadir Geylani Hazretleri - Gunyetü't Talibin eserinden Ahlak ve Görgü Kuralları bölümünü sesli olarak dinlemek için videoyu tıklayınız

Bagimliliklardan Kurtulmanin Yolu

  Bağımlıklardan kurtulmak mümkün öncelikle tıbbın psikolojinin bilinçaltının yardımıyla ve İslamı anlayarak