Huzuruna girenlerden biri, birden Sultan’ın ayaklarına kapanmış, hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Sultan, adamı ayağa kaldırtarak, şikayetinin ne olduğunu sordu. Adam da, askerlerden birinin ara sıra evine girip ailesine musallat olduğunu ve kimseye şikayet etmemesi için de kendisini tehdit ettiğini söyledi.
Sultan Mahmud, bu şikayeti dinledikten sonra adama:
“Sızlanmayı bırak. Suçlu evine geldiği zaman derhal bana haber ver. Bizzat kendim gidip o haddini bilmez mütecavizi cezalandıracağım…” dedi.
Bir müddet sonra, adamdan haber gelince, Sultan bir miktar asker alarak evin etrafını sardı. Ellerindeki meşaleleri söndürterek, evdeki mütecaviz adamı derhal yakalayıp öldürmelerini askerlerine emretti. Emrin infazını müteakip de meşaleleri tekrar yaktırarak öldürülen adamın yüzüne dikkatlice baktı. Ve daha sonra olduğu yere diz çökerek Allah’a uzun uzun hamd ve duada bulundu. Duadan sonra, kendine mükellef bir sofra getirterek büyük bir iştiha ile gelen yemekleri yemeye başladı.
Şikayetine en âdil biçimde karşılık gören biçare ev sahibi bütün bu olanlar karşısında hayretler içinde kalmıştı. Sultan’a bütün bu garip hareketlerinin sebebini sormaktan kendini alamadı.
Sultan Mahmud’un cevabı ise çok ibretliydi:
“Önce böyle alçakça ve pervasızca bir zulüm ve tecavüze, ancak kendi çocuklarımdan birinin cesaret edebileceğini düşündüm. Sıradan bir askerin işi olamaz gibi geldi bana. Adaleti tam yerine getirebilmek için ışıkları söndürttüm ki, eğer düşündüğüm gibi çıkarsa, oğlumu cezalandırmakta zorluk çekebilirdim. Babalık şefkatim galebe çalabilirdi. Fakat sonunda gördüm ki, mütecaviz benim oğlum değilmiş. Bu sebeple oturup Allah’a şükür ve duada bulundum. Yemeğe gelince, şikayetiniz beni o derece müteessir etti ki, o günden bu yana 3 gündür ağzıma bir lokma yemek koyamadım. Meseleyi hallettikten sonra, derhal sofra kurdurup yemeye başlamamın sebebi de budur.”